3 Aralık 2014 Çarşamba

canım sıkılıyor

canım sıkılıyor. 5 yıl oldu kocaeli'ye geleli. hayatımda bir sürü şey yaşadım , bir sürü insanlar geçti gitti. iyi kötü herkesi bir yeri oldu , kimisine az , kimisine gereğinden çok fazla değer verdim.her sene klasikleşen kış gelir caner depresyona meyillenir seanslarını yaşamaktayım yine , geçmedi bir türlü bu şehrin havasından gelen şu iğrenç hissiyat.aslında hayatımın kötü gitmesi için gerekli hiç bir şey yok ama aynı zamanda iyi gitmesi için bir nedenim de yok. bunun sebebi benim sanırım ,  hep hayatımı birine odaklamaya meyilli oluşumdan öte geliyor bu yalnızlık ve kaybetmişlik hissi.geçtiğimiz yıl hayatımın en enteresan yılıydı , beni fazla tanımayan ne yaşadığımı bilmeyenler için , uzun mesafeli yurtdışından bir ilişki yürütmeye çabaladım geçtiğimiz yılda , kendimi de salak bir şekilde ileride olabileceğine inandırdım bu hikaye adına , tabii ki olmadı.ilişkiler yürür ya da yürümez bu  kimsenin tahmin edip öngörebileceği bir şey değil ama benim hatam sanırım , bazı şeylere kendimi fazla inandırmamla ilgiliydi. olmayacağını gördüğüm yerde geri adım atamamak da denebilir..
mete avunduk'un zamanında dediği gibi ,
her şey olur
her şey büyür
her şey biter
hayat kalır.

29 Kasım 2014 Cumartesi

benden selam söyleyin

uykuların kaçar geceleri
bir türlü sabah olmayı bilmez
dikilir gözlerin tavanda bir noktaya
deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında
ne çarşaf halden anlar, ne yastık
girmez pencerelerden beklediğin aydınlık
kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın
onun unutamadığın hayali
sigaradan derin bir nefes çekmişcesine dolar içine 
sevmek neymiş birgün anlarsın 

birgün anlarsın aslında herşeyin boş olduğunu
şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin
gün gelirde sesini bir kerecik duymak için
vurursun başını soğuk taş duvarlara
büyür gitgide incinmişliğin, kırılmışlığın
duyarsın
ta derinden acısını çaresiz kalmışlığın
sevmek neymiş birgün anlarsın

birgün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin
niçin yaratıldığını
bu igrenç dünyaya neden geldiğini
uzun uzun seyredersinde aynalarda güzelliğini
boşuna geçip giden yıllarına yanarsın
dolar gözlerin için burkulur
sevmek neymiş birgün anlarsın

birgün anlarsın sevilen dudakların
sevilen gözlerin erişilmezliğini
o hiç beklenmeyen saat geldi mi
düşer saçların önüne ama bembeyaz
uzanır gökyüzüne ellerin
ama çaresiz, ama yorgun, ama bitkin
bir zaman geçmiş günlerin uykusuna dalarsın
sonra dizilir birbiri ardınca gerçekler acı
sevmek neymiş birgün anlarsın

birgün anlarsın hayal kurmayı
beklemeyi
ümit etmeyi
bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir
bütün vücudunu saran o korkunç geceyi
lanet edersin yaşadığına
maziden ne kalmışsa yırtar atarsın
o zaman bir çiçek büyür kabrimde kendiliğinden

seni sevdiğimi birgün anlarsin

7 Kasım 2014 Cuma

Nerde Kalmıştık

Yakında bir şeyler yazarız.

29 Ekim 2013 Salı

İki Gözüm Varşova #1 - Roma

Bilenler bilmeyenler vardır ben tekrar yazayım , yaz aylarında Varşova'da gönüllülük projesi kapsamında kreşteki çocuklara ingilizce ve kültürümüz hakkında bilgi vermek üzere International Kindergarten projesine seçildim. Ülkemizden giden tek katılımcı olmanın haklı sevinciyle plan programlar yapıldı , günler beklenildi.
Yaptığım plana göre 5 gün öncesinde Roma'ya ulaşıp oradan Varşova'ya geçicektim. Plana uygun olarak Roma'ya ulaştım. Elimdeki kısıtlı bütçeyle Roma'da hostelimi ayarlamış , çetrefilli bir yolculuktan sonra check-in yapmıştım hostele. Kaldığım Happy Days hostel illegal olduğu için sabah 10 akşamüstü 5 arası hostele giriş yapmak yasaktı. Bu sebepten dolayı ikinci günümde sabah 10'da yaklaşık 35 derece sıcakta Roma sokaklarına daldım. Sokaklar kazan ben kepçe hesabı sanki 10 yıldır Roma'da yaşıyor gibi gezmeye başladım. İtalyan sanıp soru soranlar egomu tatmin etmedi değil açıkçası , neyse efendim gel gelelim bütün tarihi görülmesi gereken yerleri gördüm Roma'da ancak size tavsiyem sanat tarihi , mimari gibi konularda ön bilgiye sahip olmanız. Eğer benim gibi giderseniz "ulen vinç yokken nasıl yapmışlar hiamina " mertebesinden öteye geçmeniz zor. Bir de Michelangelo , Da Vinci büyük adamlarmış geyiklerinde sıkışıp kalıyorsunuz.
Gezi Parkı olayları sırasında yaralanmış olmam dolayısıyla hostelde tanıştığım tüm arkadaşlarımla bu konuyu tartıştık. Özellikle Eowyn'in olaya tam bizim gibi bakması iyi mesajlar verebildiğimi göstermesi gurur duymamı sağladı. Roma'da ilk kültür şokunu ve ingilizce problemlerini aştıktan sonra , gece hayatına atılalım dedik ama pek olmadığını gördüm. Romalılar tatile çıktı zırvasına inanmadığımı da belirteyim , benim için gerçekten ölü bir gece hayatı vardı Roma'nın. Ama St.Angelo kalesi önünde 7-8 farklı milletten arkadaşlarla geçirilen o geceyi unutmam mümkün değil ,  o başka bir yazının konusu. Neyse Roma'da günler geldi geçti yan tarafımdaki 10 yataklı odada Şilili çiftin herkesin içinde cinsel ilişkiye girmesiyse enteresan olaylar silsilesinin başlangıcıydı sanırım.
Geceleri dışarı çıkma deneyimlerimde wing-man olarak edindiğim Mathiue beni Brezilya'nın kuzeyinded Fortaleza'ya , Patrick ise Avustralya'nın güneyi Perth'e davet etti. Umarım bi'gün bu seyahatleri gerçekleştirebilecek imkanım olur.Roma benim için hayatımda gördüğüm en güzel şehir , pahalı restoranlar ve her yerde buz gibi su akan çeşmeleriyle akılda kalıcak.

8 Haziran 2013 Cumartesi

Gözümün gördüğü

Uzun zamandır yazamıyordum farkındayım , yazacak şeyler var da ben üşengecim. Birinden hoşlanmaya bile üşenen bi adamdan bahsediyoruz burda dikkat edin. Bakkala gitmeye , kalkıp mutfaktan su almaya , işemeye sıçmaya bile üşenen neslin temsilcilerindenim. Apolitik olarak büyüdüm , siyasi kavramların neler olduğunu üniversiteye gelince öğrendim ama konjonktürdeki partileri görünce onunla da vakit kaybetmedim. Ülke meselelerini umursamadım , vatan millet bilinci olmayan , ülkesini sevmeyen en ufak fırsatta yurtdışına kaçmayı düşünen , dini inancı olmayan , çöp nesilin üyesiyim.
Ha standart bi adam değilim asla , kendime göre doğrularım , ilkelerim var elbet ancak bunlar birçok insana boş gelen şeyler onlara değinmek istemem. Uzun süredir maçlara gidip geldiğim için bu ülkede polisin insanlara nasıl zulüm ettiğini en yakından bilenlerdenim.Hiç bir polise güvenmiyordum bu direniş olaylarından önce , eve geldim o tazyikli suyla takla atan adamı görünce içim acıdı. Üstümü değiştim ve taksimin yolunu tuttum.
Direnişte yaşadıklarım aleyhimde delil olarak kullanabileceğinden ötürü burada paylaşmıyorum ancak polis şiddetinin ne denli olduğunu belirtmek amacıyla şunları not etmeden geçemem sayın okuyucum ;
- Galatasaray Hamamı önünde üzerimize plastik mermilerle ateş edildi , lazerli silahları kafamıza nişan aldılar.
- Taksim Hill House Hotel'in kafesine sığınmışken kapalı kapıyı açıp içeri biber gazı atılıp kapı üstümüze kapatıldı.
- Beşiktaş'ta başbakanlık ofisi önünde kalbimden nişan alınarak vuruldum. Biber gazı kapsülü sıktı "insaflı" polisimiz.

Polis şiddetini sadece ben bilmiyorum artık bu ülkede , milyonlarca insan medya istediği kadar sansürlesin artık gerçeklerin farkında. Ben biliyordum zaten hehehe modunda herkes ama şunu göz ardı ediyoruz. Hiç birimiz medyanın bu kadar satılmış olabileceğine ihtimal vermiyordu , hiç birimiz polisin bu zulmüne uzunca süre devam edebileceğini düşünmüyordu. Ama hepsi bir bir gerçekleşti. Benim gibi olan nice gençte medyada  siyasilerin açıklamalarını duydukça , görüntüleri izledikçe sokaklara çıkmaya devam etti. Herkes bizi alkışlıyor , götünü kaldırmaya üşenen nesillerin nasıl meydanlarda özgürlük çağrısı yaptığına kulak veriyor. Kendi açımdan değerlendirecek olursam bu olaylar sonucunda ben bu ülkede çok güzel insanlar olduğunu fark ettim. Ailelerimiz meraktan ölsede , her an ölüm tehlikeleri atlatsakta sesimizi duyurduk.
İnsanlar artık bizi göz ardı ederek bir şeyler yapmamalarını gerektiğini anladı ya da anlayacak.Hepimize helal olsun , bu ülkede güzel şeyler de var arkadaş dedirtti bana olaylar. Medya olayları üçüncü gününden itibaren yansıtmaya başlasa da hala birçok yayında dezenfermasyonlar havada uçuşuyor çapulcu kardeşlerim. Provokasyonlar çok abartılıyor. Orada yer alan provokatör sayısı gelen eylemcilerin yüzde 5'lik kısmını bile oluşturmuyor diyebilirim kendi gözlemlerime dayanarak.
Hani hiç umudunuz olmaz ama her günün bir sabahı vardır derler ya , işte öyle oldu bu hareket benim için. Hissiyatlarım çok yoğun , dedikleri gibi biber gazı sıkmalarına gerek yoktu zaten yeterince duygusal çocuklarız. Birçok konuyla daha çok ilgiliyim artık. Bu ülke bizim diyebiliyorum. Koyun olan halkıyla  , provokatörüyle , osuyla busuyla herkesi çok sevdiğimi farkettim. İnsanların bu denli sevgi pıtırcığı olmuşken bu eylemlerin bir sonuca bağlanması gerektiğini de düşünüyorum ama günümüz partileri içinde bunu üstlenebilecek vasıfta bir parti olduğunu da düşünmüyorum.

Son olarak yaralandığımda geçmiş olsun diyen tüm dostlara arkadaşlara selam olsun , iyiyim. Direnen kızların çok güzel olduğunu söylemiş miydim ?

9 Nisan 2013 Salı

Pazarları Hiç Sevmem


"Daha onu unutucak , beni sevicek , daha çok var."

23 Mart 2013 Cumartesi

Yalnız ve Güzel Ülkem

Böyle dediğinde NBC , çok hoşuma gitmişti. Benim de yalnız ve güzel ülkem var  , NBC'nin gördüğünü ben göremiyorum ama benim gördüğüm güzelliği de o göremiyor. Karşıyaka taraftarı olduğumu , ülkenin her köşesinde senleyim diyerek bilimum şehire gittiğimi belirtmiştim daha önce. Son 1 , 1.5 yıldır gittiğim ve bulunduğum şehirleri kısaca yazacak olursam ;

İstanbul : Keşmekeş , her an her köşesinde tehlike , her şeyin olduğu çok hızlı şehir. Hiç zaafınız olmaması lazım , güçlü , ayakları yere sağlam basan biri olmanın yanı sıra seri hareket etmeniz gerekir , yoksa sizi indirirler bu şehirde aşağı. Mutluluk = para denkleminin en çok yer bulduğu şehir.

Ankara : Beni oldukça şaşırttı Ankara , klasik başken , her yer bakanlık , kurum , siyasi obje algısıyla gittiğim yerde gece hayatı beni dumurlara sürükledi. Cafe kültürü konusunda ülkemizdeki tüm şehirleri aşmış , bambaşka bir seviyeye çekmiş olayı. Gece hayatıda İstanbul hızlılığında , İzmir ucuzluğu ve kalitesi de bu iki şehirin arasında bi yerlerde. Yaşanır mı bilinmez ama Ankara güzel şehirmiş.

Eskişehir : Memleketim demesem de ailemin diğer tüm fertleri burada doğmuş . Köklerimiz buraya bağlı o yüzden Türkiye'nin en iyi gelişen şehiri diyebilirim. Gece hayatı iki üç gün için sizi bambaşka dünyalara götürsede belli kalıplardan kurtulamayan , sıkışık , ufak bir şehir Eskişehir. Öğrenci için ucuzluğuyla cennet olmasının yanı sıra değişen insan profiliyle de yaşanabilir bir yer olma konusunda ilerliyor.

Bursa : Net sevmiyorum Bursa'yı.Hakkında da bişi yazmak istemiyorum çünkü hep bir önyargım var. Güzel iskender yiyebilirsiniz bu koca şehirde , onun dışında benim için pek bir sempatisi yok.

Kütahya :Haritadan silsek kimsenin umrunda olmaz sanırım, Bilecik'in bile karikatürlere konu olma gibi bir vasfı var , Kütahya ondan da beter durumda emin olun. Porseleni dışında hiç bir numarası yok bu şehirin. Medeniyet olarak yakınındaki Eskişehir'e çekmek yerine onlar Uşak / Afyon üçlemesinde sıkışıp kalmışlar. İnsanları da , yapısı da gelişememiş şehir Kütahya. Ahmet Kural candır o ayrı.

Konya : Hep derler ya Konya'nın öyle muhafazakar göründüğüne bakmayın , tüm kötü şeyler orada olur diye , külliyen yalan. Gittim gördüm , Mevlana'yı gezdiğinizde huzur buluyorsunuz ama Konyalılar kafa olarak çok gerideler , insanları nezaket , misafirperverlik gibi olgulardan habersizler. Yemek olarak etli ekmek overrated ancak fırın kebabı fiyat / performans açısından sınıfta kalsa da lezzet olarak çok başarılı.

Sakarya : Enteresan milliyetçiliklerinin yanı sıra değerler konusunda çok farklı şehir Sakarya. Ramazan ayında alkol satan sayılı iki üç markete kilit vurulurken her köşede uyuşturucu bulmanız mümkün.Depremin etkisi midir , değerlere bağlılık mıdır bilinmez . Sakaryalı tanıdıklarım hep mert ve delikanlı insanlar oldular. Islama köfte de on numara köfte çeşididir tavsiye ederim.

Ereğli : Bahar aylarında gittiğim için midir bilinmez çok hoşuma gitmişti Ereğli. Erdemir'in şehire kattığı ağır sanayi havası olmasa çok güzel , şirin bir Karadeniz ilçesi olabilecekken onun sayesinde çok geriye gidiyor hava olarak. Ancak sahil şeridi görülmeye değer , kaçamak yapıp kafa dinlemek için ideal yer.

Bolu : Gördüğüm şehirler içerisinde Kütahya ile birlikte en çirkin şehir. Tabii ben şehir merkezini gördüm , Abant'ı görme şansım olmadı ancak genel hava ve iklim olarak İzmit'ten bile kötü bir yer Bolu. Sürekli kapalı ve kar hiç gitmiyor şehirden. Bembeyaz ve pis bir şehir bana göre , nasıl olur lan demeyin . Gidin görün , ya da boşverin değmez.

Adana : Bu sene iki kere gittim Adana'ya . Çok enteresan insanları var Adana'nın , tanıdıklarımı hep sevsem de sürekli şehirdeki diğerlerinin pisliğinden şikayet eden korku duyan bir kesim var. Adana yemek ve kebabı konusunda bişi söylemek için benim yazmamı beklemeyin , gidin yiyin. Benim dikkatimi çeken Adana tam bir hizmet şehiri. Parayı verdiğin mekanda krallar gibi ağırlanıyorsun ve ikram kültürü inanılmaz gelişmiş durumda.
Ancak Adana'da içinizi buran bir durum var , şehirin ortasından geçen nehirin öte yakası ülkemin görmek istemediğin köşeleri gibi dururken diğer tarafta insanlar gelişmiş şehir hayatı yaşıyorlar. Seviyorum Adanalıları.


Gaziantep : Sona bıraktım ki en büyük methiyeyi onlara düzeyim. Beni hayran bıraktı kendine Gaziantep. Öncelikle şehirlerle ilgili kafanızda oluşan portre Gaziantep için nasıldır bilemiyorum ama benimki gerçekle hiç örtüşmedi . Gaziantep yemyeşil bir şehir. Yapı olarak oldukça gelişmiş ve bunun içinde tarihi dokusunu da kaybetmemiş. İnsanları konusunda net bir fikrim olmasa da Gaziantep şu ana kadar yediğim en güzel yemekleri barındırıyor. Yolunuz düşerse Bakırcılar Çarşısı çıkışında İmam Çağdaş'a uğrayın ve bizi mutlu edin diyin orda sizinle ilginene , emin olun mutlu oluyorsunuz.

Bana göre şehirler aşağı yukarı bu şekilde   buralar güzel ama Karşıyaka hepsinden güzel diyerek noktayı koyayım.